Ana Sayfa YAŞAM Mesele Çuvaldız Değil

Mesele Çuvaldız Değil

8380
0
Paylaş

Bu yazı işlerinde sorun hep başlangıçta oluyor. Başladığım zaman gerisi geliyor fakat başlarken nasıl bir cümle ile başlayacağım hususunda her zaman kendim ile münakaşaya giriyorum. Öncelikle belirteyim; bana soru sorabilir, merak ettiklerinizi belirtebilirsiniz.

Hangi konudan başlasam bilemediğim için kokteyl bir yazı yazacağım. Kokteylden kastım, konular birden çok olacak. Ben nitekim isterdim ki sayfalarca yazayım. Ancak gazetenin de bir sayfa kapasitesi var. Bihassa ilk yazım uzundu ve yazım ile ilgili  aldığım tepkiler hoşuma gitmişti. “Okurken dalıyor insan” diyenler oldu. “Çok uzun diyenler” de oldu. Benden sizlere tavsiye; dinlene dinlene, sindire sindire okuyun.  Hala konuya giremedin, konun mu yok ? diyebilirsiniz. Fakat meselenin çuvaldız olmadığını anlamanızı isterim.

Ne kadar bağlıyız mesela kurucu önderimizin devletine, devletimize ? Değerlerine, kurucu önderine ?

Oturmuş bir sistemde, neden ayrı görüşler çıkıyor ? Bakın bu aynı materyalist ile idealistin anlaşmazlığı gibi. Materyalist, bilimsel ve gerçekçi bakarken, idealist hayalcidir.

İdealist diyor ki; “İnsanı, ruhu yaratmıştır”

Materyalist de diyor ki “ Bilime göre madde enerjiye dönüşür ve ruh diye adlandırdığımız enerjiseldir. Yani ruh, enerji ise bu akıldır”. Çünkü fikirler asla ölmez. Bir de bu iki görüşün arasında bir görüş vardır o da agnostizm. Bilinemezcilik demek.

Agnostistleri anlatmak gerekirse,

Karda yürüyen bir kişi düşünün, bu kişiye örneğin kırmızı camlı gözlük verin ve bu kişi karın ne renk olduğunu bilmiyor olsun. Bu kişiye karın rengini sorarsanız “kırmızı” diyecektir ve karın renginin beyaz olduğuna da onu inandıramayacaksınızdır. En sonunda ise alacağınız cevap “bana öyle gözüküyor fakat bizim anlayamayacağımız bir boyutu vardır” olur. Siyaset de böyledir. Anlayamayacağınız bir durum aslında yoktur. Yalnızca histeri olarak anlamak istemezsiniz.

Bakın bir de Mistisizm boyutu var bunun. Normalde mistisizm orta çağda kullanılan mistik inanç anlamındadır. Yani, olanın ötesinde demektir. Bunu minimize edersek ortaya çıkacak anlam; ‘Kendisini, görüşünü ve zümresini üstün görmek’ diyebiliriz. Mesela; yerli üretimin olmadığını söylerseniz , yalanlayıp ardından da firmaların büyüklüklerinden bahsedilebilir ve mistisizm, bu mantık denklemini çözmeden inanmaya devam etmek olabilir. Aynı herhangi bir sorunda “kader” dendiği gibi. Çoğu konu da inançlarımızın dinimizce olmadığını söylemem gerekir.Dinimizde tevekkül vardır. Kaderi ise ‘önce gayret’ olarak niteler. Arapça ile Türkçe farklı dil ailelerinden olduğu sebeple bazı kelimeler yanlış çevirilmiştir ve Kur’an-ı Kerim genel manası ile tam anlaşılamamıştır. Meal ile tefsir bu sebeple vardır. Bu da bir sebebidir ki; mezhepler çıkmıştır.  Belki de anlaşılmadığı nedenden ötürü her sorunu din ile savuşturmaya çalışıyoruzdur. Bu din konusunu çok uzatmadan diyeceğim şudur ; “Benim dinim adalettir.”

Devam ediyorum…

Bu görüşün agnostizm, idealizm ve gnostizmin arasında paradokslarını yenememiş saçma sapan bir görüş olduğunu zarar gördüğünüzde anlayacaksınızdır. Bana göre mistisizm, bir duvardır ve bu duvar bir materyalist tarafından kırılamaz. Ancak ve ancak mistisist olan o kişiye kırdırılabilir.

Bunun içinde kişinin düşünmesi ve zarar görmesi gerekir.

Bir uykudan nasıl uyanırsınız ?

Gördüğünüz rüyanın aslında kabus olduğunu anladığınızda uyanırsınız.

 

Materyalizmin bir de diyalektik materyalizm durumu var.

Diyalektik, kısaca doğru olan demek. Karl Marx buna bir örnektir. Ardından Lenin gelir ve diyalektik materyalizm alanında Marx’ın materyalist anlayışını diyalektik materyalizme çevirmiştir. Konu felsefe ve diyalektik materyalizm ise Marx ve Lenin’den bahsetmem doğrudur. Fakat bence Türkiye standardına göre en büyük diyalektik materyalist Mustafa Kemal ATATÜRK’tür. Her görüşü incelemiş ve halkın ihtiyacı olan kısımları birleştirmiştir. Enternasyonalizmden ‘Sosyal Devlet’i uygulamıştır ve sosyal devlet herkesin eşitliğini vurgulamaktadır. Milliyetçilik görüşünden ‘subjektif milliyetçilik’ kısmını üretmiştir ve bu görüşler dönemin Türkiye’sini ciddi anlamda her alanda güçlü kılmıştır. Tabi her iyinin olduğu yer de bir de kötü olan vardır. Bu durumu kaldıramayan insanlar olmuştur. İlk yazımı hatırlıyorsanız dönüp ona bakın derim. Demiştim ki; objektif milliyetçilik ve dincilik devleti ve milleti hataya sürükleyecek en büyük görüşlerdir. Türkiye, tarihinde bunları da yaşadı nitekim. Objektif milliyetçilik ne derseniz. Mesela Pantürkizm, Panslavizm, pancermenizm gibi yalnızca bir topluluğu içine alan görüşlerdir. Fakat bilhassa Atatürk’ün altı ilkesinde ki milliyetçilik, subjektif milliyetçiliktir ve subjektif milliyetçilik; ‘bu devletin vatandaşı olan, bu devletin dilini konuşan herkes Türk’tür’ görüşüdür. Buna humanizm de diyebiliriz.

Kısacası, tümevarım yaparsak; doğru bilgi bugünün şartlarında en azından Türkiye’de erişilmesi zor olanlardan yalnızca bir zerredir. O sebeple, gördüğünüze, duyduğunuza hemen inanmak yerine detaylı araştırmanız sizin yararınıza olacaktır.

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here